ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

BEYOĞLU

 Şişli ve Beşiktaş ilçeleriyle sınırdaştır. Ancak halk arasında Beyoğlu adı, kentin önemli kültür, eğlence ve iş merkezlerinden olan ve Galatasaray’ı Taksim Meydanı’na bağlayan İstiklal caddesi ve çevresi için kullanılır. Bizans döneminde yerleşim alanı olmayan bu kesime; karşı yaka öte anlamına gelen Pera’dan kaynaklanan Peran Bağları deniliyordu.Geçen yüzyılda, özellikle yabancılar, Beyoğlu yerine Pera adını kullanmışlardır. Türkler ise Pera’yı Beyoğlu şeklinde adlandırıp daha geniş bir alanı kastetmişlerdir. Beyoğlu adının ortaya çıkışına ilişkin çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birisine göre; Beyoğlu adı, Fatih Sultan Mehmed zamanında Pontus prenslerinden Aleksios Komnenos’un islamiyeti kabul ederek burada oturmasından kaynaklanır. İkincisine göre ise; burada oturan Pontus prensi değil, Kanuni zamanındaki Venedik elçisi Andre Giritti’nin oğlu Luigi Giritti’dir. 
Türkler’in "Bey Oğlu" diye andıkları bu adam, elçinin bir Rum kadınla evlenmesinden dünyaya gelmiştir. Oturduğu konak da Taksim yakınında bir yerdedir. Diğer birine göre ise; Kanuni Sultan Süleyman döneminde burada oturan Venedik elçisine yazışmalarda Beyoğlu dendiği için bu semt de Beyoğlu adını almıştır. Pera adı, 1925’de resmi yazışmalardan çıkarıldıktan sonra gittikçe unutulur hale gelmiş, Buna karşılık Beyoğlu adı güç kazanıp bölge anlamında da yaygınlaşmıştır. Bizans’tan Osmanlı’ya Pera, Bizans dönemindeki İstanbul’un sonradan gelişen yerleşim yeri olmuştur. İmparator 2.Theodosius tarafından bir kısmı yaptırılmış olan İstanbul surlarının çevrelediği kapalı alanın Haliç’e ve Marmara’ya bakan yamaçlarında konutlar; Sirkeci çevresinde ticaret kuruluşları; Sarayburnu, Beyazıt, Aksaray, Cerrahpaşa, Yedikule’de yönetsel, dinsel ve ticari merkezler yoğunluktaydı. Ayrıca Haliç’in karşı kıyısındaki Galata da bir dış yerleşim yeri olmuştu. Sykai (Sycae) adı verilen bu yerleşim yerinde oturanların çoğunluğunu Venedikliler ile Cenevizliler oluşturmaktaydı. Daha sonraları surlarla çevrilen bu yerleşim yerleri, zengin bir ticaret merkezi oldu. 13. yy’da Cenevizli tüccarların yönetimine verilen Galata yüzyıllar boyunca ticaretteki önemini korumuştur. 15. yy’da kent 100 bini bulan nüfusuyla dünyanın sayılı büyük kentlerinden biriydi. Osmanlılar tarafında alındığında 50 bin kadar olan nüfus Rumeli ve Anadolu’dan getirilen müslüman ve müslüman olmayan halkın yerleştirilmesiyle 100 bini aştı. Müslümanların büyük bölümü bu dönemde eski kentin bulunduğu yarımadanın dışında yaşıyordu. Skyai de sur dışına taşarak Pera (bugün Galatasaray) yönüne doğru büyüdü.
 19.yy’da Galata önemli gelişmeler gösterdi. Bu kesim, ticaret merkezleri olma özelliğini korurken yabancı elçiliklerin yerleştiği ve yine yabancı banker, komisyoncu, banka ve sigorta şirketlerinin yoğunlaştığı, bunun yanı sıra eğlence yerlerinin bulunduğu bir Avrupa kenti görünümünü kazanmaya başladı. Osmanlı padişahlarının Topkapı Sarayı’ndan çıkarak Galata yakınındaki Dolmabahçe Sarayı’na taşınmaları da bu yüzyıla rastlar. İlk önemli sanayi kuruluşu olan Feshane’nin Haliç’te işletmeye açıldığı 19. yy’da kent demiryolu, tramvay, tünel gibi kent içi ve kent dışı ulaşım olanaklarına kavuştu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Beyoğlu Osmanlı devrinde Beyoğlu, çevre olarak, Batılılaşmanın maddi görüntüsünün odaklaştığı yer durumundadır. En hayati ihtiyacı olan suya kavuşulması, Beyoğlu’nun daha geniş çapta iskanını sağlamıştır. 1492’den sonra Galata’daki yabancı elçilikler Beyoğlu’na taşındı; Galatasaray ile Tünel arası yerleşim alanı olarak gelişmeye başladı. XVIII. yy’da da gelişimini sürdürerek Kasımpaşa ve Tophane taraflarına yayıldı. Onsekizinci yüzyıl sonlarına kadar Galata surunun dışına pek taşılmış değildi. Bizans’ın son döneminde Galata’nın ticari hayatına Latin kökenliler hakimdi. Çoğunluğunu Genovalılar’ın oluşturduğu Latin kökenlilerin miktarı Rumlardan daha fazlaydı.
 Galata, Türk yönetimine geçince de Cenevizden kalan bu Latin kökenlilerin tamamı Galata’yı bırakıp gitmedi. Kalanlar Türk döneminin Lövantenleri’nin mayasını oluşturdu. Fetih’ten sonra Galata’ya da bir hayli Türk yerleşti. 1476 tarihli bir belgeye göre, Galata’da 592 Rum, 535 Müslüman, 332 Frenk ve 62 Ermeni evi vardı. Galata’nın sur içi bölümünde Türkler çoğunlukta değildi, ama Tophane, Fındıklı, Ayaspaşa, Kabataş, Galatasaray’dan Tophane’ye inen yolun çevresi, Beşiktaş, Haliç kıyılarında ise Azapkapı Sokollu Camii çevresi ve onun biraz daha ilerisindeki Kasımpaşa Türk evleriyle doluydu. XIX. yüzyılda durum değişti. Yüzyılın ikinci yarısında hem hız hem de hacim bakımından değişmenin ölçüsü gayrimüslim guruplar lehine büyüdü. Galata Kulesi çevresinden Galatasaray’a kadar uzanan sahada Rum, Ermeni, Yahudiler’den meydana gelen gayrimüslimler ile Lövantenler ve yabancı uyruklular çoğunluğu oluşturdular. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin Batılılar’a karşı tutumundaki değişme, Osmanlılar’la yeni ilişki kuran devletlerin de Beyoğlu’da arsalar edinerek binalar yaptırmalarına ve geniş kadrolu personelle buralara yerleşmelerine yol açmıştır. Aslında Avrupa devletleri Beyoğlu’da yer edinip elçilik binalarını buralara kondururken Beyoğlu’nun bina dokusu da zenginleşmiştir.
 Galata’da canlı bir ticaret hayatı olduğu halde, buraya büyük çaplı camiler yapılmamış, medreseler inşa edilmemişti. Bunun en büyük nedeni, Galata ve Beyoğlu’da yeterli suyun olmamasıydı. Nitekim az çok suya kavuşturulmuş bölgeler, bol miktarda Türk yerleşimine sahne olmuştu. Galata’nın iki yanında Tophane ve Kasımpaşa buna iyi bir örnekti. Öteki taraf ise Halıcıoğlu ve Sütlüce’ye doğru uzanıyordu. Beyoğlu’nun su sorunu üzerine, ciddi şekilde ancak XVIII. yüzyıl ortalarında eğilinmiştir. 1732’de Birinci Mahmud tarafından Bahçeköy su şebekesinin yapılmasıyla Beyoğlu bol suya kavuşmuştur. Beyoğlu bölgesinin bol suya kavuşturulduğu 1732 senesinin tarihini taşıyan 25 çeşme bulunmaktadır. 1737-1800 arasında yapılmış 49 çeşme, 1800-1923 arasında yapılmış 76 çeşme, bir yönüyle de Türk nüfusunun nerelerde yoğunluk gösterdiğinin de işaretini oluşturmaktadır. Bahçeköy şebekesi, Beyoğlu için, uzun yıllar yeterli olmamıştır. Beyoğlu su bakımından bundan sonra da zaman zaman takviye edilmiştir. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında, Terkos Gölü’nden İstanbul’a su veren şebeke yapılınca Beyoğlu’ya da su verilmiştir. İmparatorluk döneminde Beyoğlu’ya son su takviyesi İkinci Abdulhamid zamanında olmuştur. Kemerburgaz ile Cendere arasındaki 60 kadar kaynağın suları toplanarak 1904’te demir borular ile Beyoğlu’ya sevkedilmiştir. Bu sular Hamidiye Suları diye tanınır. İstanbul’da evlere ve diğer özel kurumlara paralı su dağıtımının yapılması, Terkos ve Elmalı şebekeleri ile başlamıştır. İstanbul’da halkın evlerinde paralı su harcaması da Terkos ve Elmalı suları ile başlamış oldu. Beyoğlu’ya dikkatlerin çevrilmesine neden olan etken, aslında devletti. Zira Beyoğlu’nun sırtlarına da, kıyı bölgelerine de el uzatan öncelikle devletti.
 Devlet buralarda yeni kurumlar kurma yönünde varlığını gösteriyordu. Bunlar: Saray, modern okullar, kışlalar, hastaneler, yönetim birimleri gibi şeylerdi. Reformlar bunlarla belirginliğe kavuşuyor, halka tanıtılıyor, öğretiliyor ve yaşama geçiriliyordu. Reformlar ve Batıya Açılış konusunda İkinci Mahmud da Üçüncü Selim’in yolunu izler. Beyoğlu’nun yıldızının parlayışı asıl bu padişah zamanında açıklık ve hız kazanır. Padişah sarayının İstanbul’dan Beyoğlu yakasına geçmesi, saltanat makamınca Beyoğlu’nun İstanbul’a tercih edildiğini ortaya kor. Bu dönemde örneğin; Sütlüce yakınında Karaağaç’ta bir evde, gizlice matematik ve geometri dersleri verilmeye başlanır. Gizlilik içinde bir reform uygulamasına geçilmekteyken Beyoğlu yakası uygun görülmektedir. Bir süre sonra bu hendese hane Tersane civarında açık şekilde faaliyete geçecek, matematik ve geometri gibi pozitif bilimlere yer verilen bu eğitim birimi 1773’te kurulmuş olan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun için bir başlangıç olacaktır. Aynı şekilde Baron Dö Tott, askeri alanda ikinci bir reform hareketi olarak Sürat Topçuları’nı kurmuştur. Bunlar haftada üç gün Beyoğlu ve Kağıthane’de talim yapmışlardır. Baron Dö Tott’un yenilikleri arasında bir de Hasköy’de Top Dökümhanesi’nin kuruluşunu hatırlatmak gerekir. 1792’de ise Halıcıoğlu’da Humbaracı Kışlası yaptırılır. Aynı yıl içinde, tarihi Haliç Tersanesi’nde va Galata’nın hemen yanıbaşında Tophane’de yenilemeler gerçekleştirilir. 1795’te Mühendishane’i Berri-i Hümayun Halıcıoğlu’daki binasında eğitime başlamıştır. Bu açıdan Beyoğlu’nun gelişmesini etkileyen kurumsal inşaatlarının en başında Beyoğlu Kışlası’nı saymak gerekir. Beyoğlu Kışlası topçu askerleri için hazırlanmıştır. Yıllar ilerledikçe, Beyoğlu’nun tercihli alan haline gelişi, daha başka noktalardan da açıklığa kavuşur. 1858’de Beyoğlu’da örnek belediyecilik uygulamasına geçilmesi, tercihin yönetim alanına kadar uzanışına açıklık getirir. Kılık, kıyafet ve yaşam tarzı ve binalar açısından bütün halinde Türkiye ölçeğinden farklı bir yaşam ve görüntünün asıl yoğunluk kazandığı yer, kuşkusuz, Beyoğlu olmuştur. 1860-1864 arasında Aşıklar ve Ayazpaşa mezarlıkları kaldırırılmış, Galata surları yıktırılmış, yeni caddeler ve sokaklar açtırılmış; yangınların önlenebilmesi için ahşap bina yapımı yasaklanmıştır. 1873’de Galatasaray’ı Beyoğlu’na bağlayan Tünel açılıp hizmete girmiştir. 1913’te ise Beyoğlu-Şişli arasında elektrikli tramvaylar hizmete girmiştir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçildiğinde de Beyoğlu’nun yerleşme alanı Teşvikiye ve Maçka’dan Beşiktaş’a, Şişli ötelerine, Haliç ve Boğaziçi yamaçlarına uzandı. Bu gelişme sırasında konutlar yavaş yavaş iş yerlerine dönüştü. Önceleri adı Cadde-i Kebir iken Cumhuriyetten sonra İstiklal Caddesi denilen ana yol boyunca mağazalar, bankalar, kahvehaneler, tiyatrolar, sinemalar, pastaneler ve eğlence yerleri açıldı. Bu gelişme Halaskargazi Caddesi boyunca Şişli’ye doğru sürdü. İstanbul’daki hızlı kentleşme gözönünde tutularak cumhuriyet döneminde birkaç kez kent planlaması yapıldı. Bu planlara göre Haliç çevresi ile Boğaziçi sanayi olarak ayrılınca 1940 sonlarından başlayarak bu alanlar fabrika ve işyerleri ile doldu. Bugün Beyoğlu ilçesinin sınırları içerisinde çok sayıda önemli kurum ve mekan bulunmaktadır. Bunların arasında; Fındıklı’daki Mimar Sinan Üniversitesi, Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi, Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Sütlüce’deki Tophane-i Amire ( Koç Sanayii Müzesi), Aynalıkavak Kasrı, İstiklal Caddesi’ndeki İstanbul Sanayi Odası, Yapı Kredi Kültür ve Yayıncılık, Çiçek Pasajı, Balık Pazarı, Aksanat, çok sayıda sinema, Muammer Karaca Tiyatrosu, Tünel ve Tramvay ulaşımı, Galata’daki Galata Kulesi de bulunmaktadır. Günümüzde de büyük otellerin, tiyatroların, sinemaların, okulların, konsoloslukların, yabancı kültür merkezlerinin, sanat galerilerinin bulunduğu Beyoğlu, İstanbul’un en canlı ve gözde semtlerinden biridir. 
 Beyoğlu İlçesi, İstanbul İlinin Avrupa yakasında, İstanbul Boğazının güney kesimi ile Haliç arasındadır. Doğusunda Beşiktaş ve İstanbul Boğazı, batısında Haliç, kuzeyinde Şişli, kuzeybatısında Kağıthane, Güneyinde Marmara Denizinin bir girintisi olan İstanbul Limanı ile çevrilidir. Ekili, dikili, orman ve doğal kaynakları yoktur. Arazi yapısı olarak engebeli bir durum arz etmekte olup, merkezi bölgedeki yerleşim alanı sık binalardan oluştuğu, merkezi bölge dışındaki mahallelerin ise, gece kondu tabir edilen ikamet ve işyerlerinden meydana geldiği, yeşil alan bakımın ise zengin olmadığı görülmektedir. İlçenin yüzölçümü ise 8.76 km² dir. İlçede Marmara Bölgesi İklimi hakimdir.Beyoğlu ilçesinin denize yakınlığı nem oranını artırmaktadır. İklimi genellikle sıcak olarak kabul edilmektedir. Yıllık ortalama yağış 639 mm.dir. Yıllık yağışın 40’ı kış, % 21’i ilkbahar, % 11’i yaz, % 28 sonbahar aylarında düşmektedir. İlçenin hakim rüzgarları % 33 kuzeydoğudan poyraz, kuzeybatıdan karayeldir.
Beyoğlu, yaklaşık 4500 yıllık geçmişe sahip İstanbul’un en gözde ilçesidir. Her zaman canlı ve etkileyici bir medeniyetler mozaiği olan Beyoğlu’nda 2600 yıldır yerleşim bulunmaktadır. Özellikle Galata ve Pera başta olmak üzere bu günkü Beyoğlu Bölgesinde Ceneviz, Bizans, Arap ve Osmanlı izlerini görmek mümkündür. Bu bölge geçmişten beri ticaret, din, siyaset, kültür ve eğlence yaşamının merkezidir. Binlerce yıldan beri ortaya koyduğu medeniyet ve kültür birikimi Beyoğlu’nu her zaman çekici kılmıştır. İlçemizde yetişen ünlülerden bazıları Asaf Halet Çelebi, Cemal Reşit Rey, Ekrem Reşit Rey, Halil Paşa, Muallim Naci, Refik Halit, Ziya Osman Saba’dır. İlçede çok sayıda tarihi ve kültürel varlıklar bulunmaktadır. Beyoğlu’nu değerli kılan bünyesinde barındırdığı hepsi birer sanat şahaseri olan dini yapıları, çeşmeleri, sivil yapıları ve kültür ve sanat merkezleridir. Beyoğlu İlçesinde 1219 adet umuma açık dinlence ve eğlence yeri, 198 otel-pansiyon, 228 iş hanı, 3 sauna, 29 sinema, 12 sanat galerisi, 5 tiyatro, 10 kültür merkezi, 7 sinagog, 3 havra, 44 kilise, 95 (93’ü faal, 2’si geçici kapalı) Cami, 752 dernek-vakıf bulunmaktadır. Ayrıca ilçemizde 49 kitapevi-müzik market ve TRT hizmet binası bulunmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder